27 Eylül 2013 Cuma

komik köpeğimiz

Köpeğimizin komiklikleri devam ediyor..
Geçen gün nedenini bilmediğimiz bir şekilde bir anda koltuğun altına girdi ve ne yaptıysak oradan çıkaramadık. En sonunda aklımıza evden gidiyormuş gibi yapmak geldi. Hayatı bizi takip etmekle geçtiği için bu kesinlikle onu kanepenin altından çıkaracaktı. Ki çıkardı da.. Çıktığında titriyordu.. Büyük ihtimal sonbaharın (hatta neredeyse kış) gelmesiyle kötü havadan etkilenmiş ve korkmuştu. Öyle olunca biz de hemen sevdik tabi.. Ertesi gün yine aynı durum oldu ve tam aynı kareler tekrar etti. 3.gün de bizimki kanepenin altına girince bir terslik olduğu belli oldu. Kanepenin altına girmeyle sevilmeyi birbirine bağlamıştı sanki çoktan o yüzden bu bağlantıyı değiştirmek gerekiyordu. Yine dışarı çıkıyor gibi yaptık ama bu sefer kanepenin altından çıkınca sevmedik. Bakalım bundan sonra devam edecek mii..:)

26 Eylül 2013 Perşembe

ve Starbucks Trondheim'da

Sonunda en büyük eksiğimiz de(!) giderilmiş oldu. Bizim gibi uzun süre küçük amerikada yaşamış olan insanlar için çok büyük eksiklikti doğrusu Starbuckssız yaşam. Ben şu an dalga geçiyorum ama bunu gerçekten böyle düşünenler var. Starbucksın açılmasını 4 gözle bekleyenler... Neden? Çünkü çok trendy ve havalı.. Güya yerel kafeler bu durumdan  etkilenmeyeceklerini söylemişler, gerçi ne diyeceklerdi ki.. Starbucks geliyor, bütün özentiler deliler gibi oraya gidip iki katı fiyatına kahve içecekler çok endişeliyiz mi...  Bazılarına göre de Starbucks geliyor, rekabet artacak.. Dolayısıyla daha kaliteli (!) ürünü daha ucuza mı alacağız acaba?? Yoksa sırf havalı olduğu için bitle renklendirilen içeceklere gereğinden fazla para verip damarımızdan mı sömürüleceğiz? (Bknz: http://t24.com.tr/haber/starbucks-urunlerinde-kirmizi-bir-bit-turunu-kullandigini-itiraf-etti/200735) Globalleşme ilk bakışta insanın gözünü boyuyor, güzelmiş gibi geliyor ama düşününce Abd deki bir kahve satan zincirin Endonezyada ne işi var? Onlar kahve üretip satamıyorlar mı?? Abd çok mu harika yapıyor??

02.10.13 Güncelleme:Grande Caramel Macchiato fiyatı 59 kr (9.8 USD)
(PS.Hayır ben içmedim)

25 Eylül 2013 Çarşamba

Dante


Dante'nin ilahi komedyasına okuma girişimine kendi özgür irademle vardığımı söyleyemem zaten bu gibi seçimlerimizin (kitap okumak, film seyretmek, ürün almak) ne kadarını özgür irademizle yapıyoruz muamma.. Kendi isteğimizle şeçmek yerine medyanın reklamların bizi yönlerdiği şekilde yapıyoruz seçimlerimizin çoğunu hatta belki %99 unu. (%1 de yanılma payı olsun:)) 
Bu dönemde de ilahi komedya hakkında birtakım bilgilerimizin olması gerekiyormuş ki televizyonda, kitaplarda (Dan Brown'ın son kitabı- Cehennem) sürekli Dante'nin İlahi Komedya'sına atıflarda bulunulmakta. İlahi komedya ki Osmanlı döneminde tercüme edilmesi yasaklanmış kitap...
Kitabın ismi her ne kadar bir komedi oyununu çağrıştırsa da; -ki yalan dünya dizisinde Çağatay Koçtuğ her ilahi komedya dediğinde benim aklımda Shakespeare in bir tiyatro oyunu canlanıyordu- aslında komediyle uzaktan yakından alakası yok. İtalyan yazar Dante'nin ahirette yaptığı yolculuğu anlattığı bir 3leme. Sırasıyla Cehennem, Araf ve Cennet ten oluşuyor. Şiir şeklinde yazılmış. Edebi eserlerde çevirmek önemlidir, bir de konu şiir çevirmek olunca kitabı alırken özellikle çevirmene dikkat ettim. İnternette yaptığım araştırmalarda Rekin Teksoy'un çevirisinin en iyi çeviri olduğu yönünde yorumlar okudum bu nedenle ben de Oğlak yayıncılık tarafından basılmış versiyonunu aldım. Daha henüz kitabın çok başlarındayım ancak şunu belirtmem gerekiyor ki çevirmenin not olarak eklediği bilgiler gerçekten şiiri anlamada büyük rol oynuyor. Gerçi internette notlar olmasaymış iyiymiş şeklide yorumlar da okudum (not kısımları biraz uzun, arkdaşlar kitabı büyük ihtimal hemen okuyup bitirmek istedikleri için notlardan sıkılmışlar.) ama eğer benim gibi bu tip eserlere alışkın değilseniz notları okumak zorunluluk...


22 Eylül 2013 Pazar

söylenme keyfi

Facebook beni "keyif" kelimesinden soğuttu. Durmaksızın yapılan "zart keyfi", "zurt keyfi" adlı fotoğraflardan fenalık geldi çoktandır..  Ne keyif meraklısı milletmişiz mübarek... Hadi keyif meraklısı olduğumuzu aslında biliyordum da asıl sorun ne nispet meraklısı bir milletmişiz... Kırk yılın başında paylaşılan özel durumlar için demiyorum bunu ama zırt pırt bilmem nerde deniz keyfi, bilmem kimle kahve keyfi gibi altında "ay ne kadar da harika bir hayatım var" mesajı yatan paylaşımlara tek kelime ile GICIK oluyorum. Çünkü biliyorum ki kimsenin hayatı harika falan değil, atmasınlar! Bunu lafın sahibine sorsan eminim ki amacı nispet yapmak değildir ama ben başka hiç bir neden bulamıyorum bu tip paylaşımların altında. Bu tip fotoğraflar, özellikle keyif kelimesiyle ağdalanmış versiyonları seni sıkıntılı anında yakalarsa sahibine küfür olarak dönmekten başka bir işe yaramıyor bence. Özellikle Türkiye'de her gün onlarca olay olurken ben kendime bile bir şeyden keyif aldığımı söylemeye utanırken insanlar sürekli facebookta ilan ediyor. İyi keyifler...

15 Eylül 2013 Pazar

yeniden köpek eğitimi

Daha önce köpek eğitim günlüğümüz yazımla paylaştığım, günlerce çabalayıp hiç bir sonuca varamamamız ardından hayal kırıklığına uğrayıp bu işten vazgeçmiştim. Ama bir süre sonra yine belki olur düşünceleri dolaşmaya başladı kafamda ve onun ne hissettiğini daha iyi anlamak için uğraşıyorum bugünlerde.

Belli ki dışarı çıkmak onu çok heyecanlandırıyor. Bu korku mu yoksa istek mi bilemiyorum ama tasmasını giydiğinde çok heyecanlanıyor. Bunu davranışlarından anlamak çok kolay, yerinde duramıyor, hiç bir komutu dinlemiyor. Bir de son günlerde fark ettim ki tasmayı giyince titremeye başlıyor. Bunu fark edince titremesi geçene kadar kucağıma alıp oturup bekledim. Heyecanının geçmesi için sevdim. Titremesi tamamen geçince dışarı çıkardım. Tabi tüm bunları sabırla yapabilmek için vakte ihtiyaç var.. Bu şekilde dışarı çıkınca dışarıda gözü kimseyi görmeyen hali yok oldu. Bana bakıyor, beni takip ediyor, komutları uyguluyor, deli gibi çekiştirmiyor. Hatta bugün tasmayı giyince heyecanlanmasın diye tasmasını giydirmeden dışarı çıkardım, tasmasını dışarıda giydirdim. Bir süre de böyle denemeye devam edeceğim. Belki bir işe yarar. Küçük bir umut..:)

Güncelleme (4 gün sonra):
Dışarı çıkmadan önce sakinleştirme uğraşım devam ediyor. Biraz zaman alsa da sabırla bekliyorum her çıkışımızdan önce. Bu şekilde apartmanda da bisküvi rüşveti vermeden havlamasını engellemiş oluyorum. Dışarıda yine ara sıra havlıyor ama eskisi gibi deliye dönmüyor ve daha çok söz dinliyor. Sanırım daha da iyi olacak. Gelişmeleri aktaracağıımm..:)

Güncelleme (10.10.2013) bknz Good girl W. yazısı

14 Eylül 2013 Cumartesi

Tavuk sote


Tavuk Sote (2-3 kişilik)

250-300 gram doğranmış tavuk göğsü 
1 adet küçük boy soğan
3-4 adet mantar
Kırmızı biber (paprika)
Sarı biber
Yeşil biber (veya Çarliston)
Soya filizi
Sıvı yağ
2 yemek kaşığı soya sosu
2 diş Sarımsak
Tuz karabiber, kırmızı biber, kekik

Tavukları çukur bir kabın içine koyuyoruz, soya sosunu ve küçük küçük doğranmış sarımsakları ekleyip 10-15 dakika bekletiyoruz. Daha sonra tavukları az miktar sıvıyağda soteliyoruz. (Sebzelerin çok fazla yumuşak olmaması için tavuğu ayrı pişirmeyi tercih ediyorum. Wok yemeği gibi. ) 
Tavuklar piştikten sonra sıvıyağda soğanı, mantarı ve biberleri soteliyoruz. (Pişecek ama fazla yumuşamacak) Tavukları da bu karışıma ekliyoruz. Soya filizi ve baharatları da ekledikten sonra birkaç kere karıştırıp altını kapatıyoruz. İçine konulan malzemeler zevke göre değiştirilebilir, ben genelde dolapta ne varsa ona göre yapıyorum. Yanına da pilav yaparsanız hem lezzetli hem doyurucu yemeğiniz kısa  bir süre içinde hazır olur.




9 Eylül 2013 Pazartesi

Elmalı kek (eplekake)



Norveçin geleneksel tatlılarından,

Elmalı Kek

200 gram tereyağı
2,5 dl toz şeker
3 yumurta
4 dl un
1 dl süt
1 çay kaşığı limon kabuğu rendesi
kabartma tozu
vanilya

3 adet elma
1 çorba kaşığı tarçın

Tereyağı ve şeker iyice çırpılır. Yumurtalar teker teker eklenir ve her seferinde mikserle çırpılır. Süt, un, kabarma tozu, vanilya ve limon kabuğu rendesi eklenir ve homojen bir karışım olana kadar yavaş ayarda çırpılır. 24 cmlik kek kalıbı yağlanır ve hazırladığımız karışım içine dökülür. Üzerine soyup doğradığımız elma dilimleri yerleştirilir. (Resimdeki gibi)


üzerine toz şeker ve tarçın serpilir ve önceden ısıtılmış fırının en alt katında 175 derecede 45-50  dakika pişirilir.
Dondurma ile servis edilir.





3 Eylül 2013 Salı

ilan ediyorum: artık benim de hobilerim var!

Klasik kendini tanıtma cümleleri vardır. Her öğrencinin başına gelmiştir hele sık sık kursa gidenlerin başına daha çok gelmiştir. Kursu/dersi yöneten kişinin "Kısaca kendimizi tanıtalım." demesiyle başlar bu seremoni hep. En çekilmezi mikrofona konuşmak durumda kalmamızdır. Çünkü zaten daha o ortamda ilk günündür -hatta ilk dakikaların dersem herhangi bir abartı olmaz-, dolayısıyla ortamda çok rahat değilsindir. E mikrofonla konuşmaya da çoğumuz alışık değiliz. İnsanın kendi sesi bir garip duyuluyor mikrofonla konuşunca.. Neyse ki mikrofon sistemi çok nadir ortamlarda bulunuyor. Bu şekilde kalmasında fayda var kesinlikle!

Bu kendimizi tanıtma esnasında genelde bahsettiğimiz konular benzer oluyor. Adımız, yaşımız (sanırım sadece gençler için) ne iş yapıyoruz, hobilerimiz neler. Ben uzunca süre (geçen seneye kadar diyebilirim belki) tanıtımın hobi kısmına geldiğimizde ne kadar sıkıcı bir insan olduğumu defalarca idrak ettim. Hobim yok diyemediğim için genel hobilerden faydalanmaya çalıştım hep. Herkeste mutlaka bulunan.. Müzik dinlemek, kitap okumak, dans etmek vs..Müzik dinlemek evet hoşuma gidiyor ama hobi olarak yaptığımı düşünmüyorum daha çok ya tv de ya da yolda giderken radyoda dinlediğim müzikler.. hobi olarak nitelendiremem. Kitap okumaya gelince, kitap okumayı hobi olarak söylediğim zamanlarda sanırım yılda okuduğum kitap sayısı en iyi ihtimalle 2 idi. Herhalde kitap okumak hobim olsaydı daha çok okurdum gibi geliyor.

 Dans ise apayrı bir konu... İşte bu periyodik olarak yaşadığım ne kadar sıkıcı bir insanım bir hobim bile yok dediğim zamanlarda kendime hobi edinmek için giriştiğim bir iş. Aslında hobiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir aktiviteydi. Her pazar canın istese de istemese de kalk, kursa git 2 saat dans et ve geri dön. Onun dışında bir sonraki pazar günü olana kadar aklının ucundan bile geçmesin. Biraz görev gibi yani.. Bu mu hobi? Yok

Norveçe yerleşmemle birlikte bu durum değişmeye başladı. İnsanın vakti olunca hobileri de oluyor sanırım. Neticede 0 hobi ile geçirdiğim uzuunn yılların ardından artık gerçek anlamda hobim olan hobilerim var, ve hobisiz sıkıcı eski günlerime geri dönmek istemiyorum


2 Eylül 2013 Pazartesi

ev yapımı açma tarifi



Açma ( 8-9 adet)

Yarım kg un
10 gram instant maya
1 su bardağı süt
1 çay bardağı su
1 çay bardağı sıvı yağ
1,5-2 kaşık tereyağ (dışarıda yumuşamış olmalı)
2 tatlı kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı tuz

üzeri için
yumurta sarısı
çörekotu

Mayalanmayı sağlayabilmek için süt ve suyu ılıtıyoruz. (Ne sıcak olmalı, ne soğuk) Yoğurma kabımıza unu koyuyoruz ve içine malzemeleri birer birer ekliyoruz. İyice yoğurduktan sonra (kıvamı çok yumuşak olmalı, ele yapışacak..)mayalanması için üzerini örtüp 1 saat bekletiyoruz. 1 saat sonunda hamur 2 katına çıkmışsa hazır demektir. Hamurumuzu bezelere ayırıyoruz ve bir süre daha (10-15 dk) mayalanmasını bekliyoruz. Daha sonra bezeleri birer birer elimizle açıp içine tereyağını sürüyoruz. Yuvarlak hamurumuzu rulo haline getirip mümkün olduğunca  döndürerek büküyoruz ve halka haline getiriyoruz. Tepsine aynı işlemleri uyguladıktan sonra üzerine yumurta sarısını sürüyoruz ve çörekotunu serpip önceden ısıtılmış 180-200 derece fırınımızda yaklaşık yarım saat pişiriyoruz. Vaktiniz varsa pişirmeden önce de 5-10 dk bekletebilirsiniz.

Afiyet olsun!