27 Kasım 2014 Perşembe

bir umuttur yaşamak

Bundan önce yazımın son karanlık yazım olacağını umarak başlıyorum bu yazıma... Artık kendime acımaktan, kendimi suçlamaktan, başkalarını suçlamaktan, keşkelerden, olmasaydılardan vazgeçiyorum..
Oldu ve bunu kabulleniyorum. Hayatta başıma gelen tek sıkıntı bu değil ki.. Balık yönümü bir kenara bırakıp koç yönümle mücadeleye başlamaya karar veriyorum Satürnün bana vermek istediği bütün dersleri aldığımı müteşekkür olarak bildirerek..
Ben hayatımdaki güzel şeyleri hep mücadele ile elde ettim zaten. Yaşamak istediğim yeri, doğru insanla evlenebilmeyi ve şimdi minik bebeğim için mücadele edeceğim. O bana öyle güzel destek oluyor ki, güzel nedenli/nedensiz gülüşleriyle... Dünyanın en harika insanı ile evliyim ve dünyanın en harika bebeğini doğurdum, hem de normal doğumla:) (Evet herkesin kocası bebeği kendine harika ama bunu laf olsun diye değil de gönül rahatlığıyla söyleyebilmek bana kısmet oldu çok şükür) artı beni gerçekten çok seven bir ailem var, insan ancak böyle zamanlarda anlıyor sevginin gerçek olup olmadığını..
Onlara sımsıkı sarılıp yoluma devam edeceğim. Kolay olmayacak,engeller olacak elbette, ama hayat böyle işte..

Bundan böyle;
Olumsuz cümleler, olumsuz yargılar yok
Kafamdan olumsuz bir şey geçiğini farkettiğimde hemen durup yerine daha olumlu bir cümle koyacağım. 
Bu sırada her gün reiki ile kendime destek vericem
Olumsuz şeyler izlemeyeceğim ve okumayacağım.
Yapamam kelimelerinin hepsini yaparıma çevireceğim.
Yoga yapacağım
ve bir de dua edeceğim

26 Kasım 2014 Çarşamba

karanlık

Bu kadar yaşama sevincini nereden buluyorsun diye soranlar olurdu 20li yaşlarımın başında, hayata dair hiç bir fikrim yokken ama olduğunu sanırken.. Sonra biraz büyüdüm hayata dair bazı gerçeklerle karşılaştım ki bunların çoğu olumsuz gerçeklerdi..Tam da hayat ne kadar anlamsız diye düşündüğüm sıralarda hayatıma anlam kattığımı hissetmiştim dünyaya bir can getirecek olmakla.. Daha ne olsundu.. Ama sonra bildiğimi zannettiğim hayatın kapkaranlık bir yüzüyle tanıştım, o kadar karanlık ki içinde tek bir olumlu güzel bir düşünce yani duygu yok. İnsanı neredeyse kapının dışına çıkamayacağına,eskiden yaptığın hiç bir şeyi yapamayacağına inandıran bir karanlık. Midene bir sıkıntı olarak yerleşip hep seninle yaşayan. En kötüsü ise ondan kurtulmak için ne bir reçete ne de ilaç vardır. Ölçülebilecek bir şey de değildir. Evet çok ağırsa dışarıdan belli olur ama iyileşmeye başladıktan sonra herkes sana normalmişsin gibi davranırken kafanda binlerce karanlık düşünce gezinmektedir. Durdurmak istersin (bu bile iyileşmenin iyi bir göstergesidir, yok olup gitme isteğinden ya da ben şu duvarın dibine kıvrılayım ömrümün kalanını burada geçiririm gibi mantıksız ama bazen de bir o kadar mantıklı isteklerden vazgeçmişsindir) Durduramazsın. Sorarsın.. Nasıl yapacağım nasıl? "Nasıl?" en çok sorduğun soru olup çıkıvermiştir zaten. Otomatik düşüncelermiş onlar meğerse.. Otomatik düşünceler nasıl değiştirilir ki??Beynime beynimle savaş mı açacağım yani.. 
Bazı yazarların,bestecilerin beyinlerinin bizimkilerden farklı işlediğini düşünürdüm hep. Aynı beynin ne kadar farklı işleyebileceğini deneyimledikten sonra şimdi düşünüyorum ki zaten ne belli ki herkesin beyninin aynı işlediği...
Bu aralar yazdığım yazıların ne başı ne sonu belli ama 3 ay öncesini düşünürsek bu kadar yazabilmem bile mucize:)

18 Kasım 2014 Salı

kuyunun dibinde

Upuzuunn bir aradan sonra yeniden buradayım, pek çok değişiklikle...
Bu sene benim için büyük bir yıl olacaktı.Hamileydim ve büyük gün agustostaydi.Kontroller hazırlıklar tam gaz giderken hayatım bir anlam kazanmıştı.Bir bebek dünyaya getirmek ve onun annesi olmak...Hersey güllük gulistanlik giderken 7.ayda başlayan uykusuz geceler beni oldukça yormaya başlamıştı.Ama herkes son aylarda uykusuzluğun normal olduğunu pek çok hamilenin bu durumu yaşadığını söylüyordu. Vücut kendini bebek bakımına hazırlıyormuş güya... uykusuz gecelere hazırlıkmış! Fakat 38. Haftada gercekleşen dogumun kısa bir süre ardından anlaşıldı aslında pek de normal gitmedigi hamileliğimin son ayları ve sonrasının. Ben daha neler olduğunu anlayamamışken apar topar Türkiye'ye döndük.Bebegimiz de daha 15 günlükken 3 ucağa binme başarısını yaşadı.Hayatımın en korkunç bir haftasını yaşadıktan sonra ilk "ne oldu bana" sorusunu sormam trondheim havaalanında aynaya baktığımda oldu. Öyle birsey ki batmıştım ama batarken bunu kesinlikle hissetmemistim. Uçak yolculuğu yapamayacağıma dair de inancım vardı daha pek cok saçma sapan inançlarımın yanında.
Meğer yaşadığım, pek cok farklı isimle de bilinen lohusa depresyonuymuş,nam-ı diğer postpartum depression. Yüzde 10 ile 15 civarında lohusanın başına gelen bir durum.En ağır hali oldukça tehlikeli ve ben de en ağır versiyonunun tam da ortasındaydım.Türkiyede insanlar genelde mutsuz olduklari ve herseyi depresyon olarak nitelendirdikleri icin gercek depresyonun ne olduguna dair bir fikri yok hayatinda o kuyunun dibine dusmemis ya da düşenin yaninda bulunmamis olanlarin. O nedenle herkesten yorumlar geliiiir..Amaan ben hep depresyondayim,neler neler yaşadım bir bilsen, sen güçlü kızsın üstesinden gelirsinle başlayan cümleler vs...Sen tüm bu konusmalara hı derken aklından geçen tek şey ölümün tek çözüm olduğudur. Geleceğin kapkaranlık gözüktüğü,beyninin olmayan şeyler yarattığını,sürekli bir kaygı halinde olduğunu ve o hic geçmeyen sıkıntının gögsüne saplanıp kaldığını anlatmak istersin ama ne kadar anlaşılırsın bilinmez. Zaten anlaşılsan da ne işe yarar ki..Yalnızsındır bu yolda.Elbette şanslıysan benim gibi, sana destek olan bir sürü insan vardır ama beyninle başbaşa ve yapayalnızsındır. Bir dakikalık bir huzur duygusuna bile hasret kalmıssındır ve işin kötüsü bu durumun içinden nasıl çıkacağına dair hiç bir fikrin yoktur. Herkes sana geçecek,geçecek derken nasıl sorusuna kimse cevap vermez..Arada bir dibe vurmak iyidir diyenler de olur, ama benim yeni doğmuş bir bebeğim var cevabına karşılık inceden bir sessizlik olur..Çeşitli psikiatristler psikologlar gezersiniz hepsi ayrı bir şey söyler ama tek ortak nokta bunun geçici bir süreç olduğu ve bu süreç içinde ve sonrasında olabildiğince kendini meşgul tutmak.
Oysa ki ben bir bavul dahi hazırlayamadan apar topar ankara'ya gelmistim.Ankara'da kurulu bir düzenim yokken nasil ve neyle kendimi oyalayabilirdim..Bebeğime bakmak yeterince oyalayıcı gibi düşünülebilir ama kendine bakamayan insan cocuğuna nasıl bakabilir ki..