31 Ocak 2014 Cuma

30 Ocak 2014 Perşembe

farklı dillerde köpek sesleri

Yıllar önce ingilizce de köpek havlamasının "woof woof" olduğunu duyunca çok şaşırmıştım; bütün dillerde hav hav olmalıydı bana göre:) Sonra farkettim ki neredeyse hiç bir dilde aynı değil bu köpek sesleri...

Köpek sesi
Türkçe: hav hav
Norveççe: voff/ vov-vov
İsveççe: vov vov
Danca: vov
İngilizce: bow wow, arf, woof, ruff ruff
Portekizce: au au au
Rusça: gav-gav
Ukraynaca: haf-haf (bize en yakını bu sanırım)
Fransızca: ouah ouah
Italyanca: bau bau
Japonca: wanwan, kyankyan
Korece: mung-mung /wang-wang
İspanyolca: guau guau
Katalanca: bup, bup
Endonezyaca: gonggong

Kaynak:Typisk norsk-NRK



23 Ocak 2014 Perşembe

Agricola

Boardgamegeek.com un en iyi oyunlar sıralamasında 3. sırada olan ve benim de favori oyunlar listemin en başında gelen Agricola adlı masa oyunundan bahsetmek istiyorum.


Oyun 1-5 kişi ile oynanabiliyor ve oyun süresi ortalama 2 saat. Oyunun amacı kendimize bir strateji geliştirip en çok puanı elde edebilmek. Puan kazanmamız için yapmamız gerekenlerden bazıları ise hayvan yetiştirmek, sebze/tahıl yetiştirmek, ahır yapmak, evimizi restore etmek, evimizi büyütmek, ailemizi büyütmek vs..

Oyun oldukça kapsamlı olduğu için asıl oyuna geçmeden önce aile oyununu oynayıp olaya ısınmamızı sağlamış oyun üreticileri sağ olsunlar:) ki ona rağmen kuralları sindirmek yine de bayağı bir zaman alıyor ama değer..

Oyunda iki kişilik bir çiftçi aileyi yönetiyoruz. Sırayla ana board üzerindeki aksiyonlardan seçerek ilerliyoruz, zar yok. Bu nedenle iş şansa değil iyi bir strateji geliştirmeye kalıyor. Bir yandan da ailemizi doyurmak için yemeğe ihtiyacımız oluyor, bu yemeği tedarik edebilmek için major improvementlar yapıp çeşitli fırınlar almamız oldukça faydalı oluyor. Aksi takdirde dilenme kartına başvurmak gerekiyor ki bu da oyunu baştan kaybettiğimizin kanıtı olur.

Bunların yanında her oyuncu 7 occupation ve 7 minor improvement kartı seçerek oyuna başlıyor. Bu kartları iyice değerlendirip stratejiye göre gerekli olanları oynamak çok büyük avantaj sağlıyor. O yüzden oyuna başlamadan önce bu kartların iyice okunması gerekli bence.

Genel olarak oyunda çok fazla değişken olduğu için oyun her seferinde daha farklı ve eğlenceli oluyor. Bu tip oyunları sevenler için kesinlikle güzel bir seçim. Ama sanırım bu oyunları Türkiye'de bulmak çok kolay değil. Neyse ki internet var!:)

22 Ocak 2014 Çarşamba

Pankek- Pancake- Pannekake


Amerikalıların kahvaltıda sıklıkla tükettiği pankek bizler için de özellikle hafta sonu kahvaltıları için eğlenceli ve yaratıcılığa açık bir seçenek. Kolaya kaçıp marketlerde toz halinde satılan karışımlardan alıp sütle karıştırıp yapmak yerine evde kendiniz yapmak isterseniz  hem yumuşak hem lezzetli aşağıdaki tarifi deneyebilirsiniz.

7-8 adet orta boy pancake için

1 adet yumurta
4 yemek kaşığı eritilmiş tereyağ
200 gram un
300 ml süt
2 yemek kaşığı şeker
1 tatlı kaşığı tuz
1 yemek kaşığı kabartma tozu
1 yemek kaşığı vanilya

Üzeri için
İsteğe bağlı...Maple şurubu, meyve, çokokrem, reçel, bal vs...

Un, şeker, tuz ve kabartma tozu ve vanilya bir kabın içinde karıştırılır. Süt, yumurta ve yağ da bir başka kap içinde çırpılır. Sıvı karışım, un karışımının içine dökülür ve çatal yardımı ile karıştırılır. Küçük topaklar olması önemli değil. Dikkat edilmesi gereken karışımı gereğinden fazla çırpmamak.

Pancakelerin pişirileceği tava ocağa konur ve çok az miktar sıvı yağla yağlanır. Tava ısındıktan sonra karışımı kepçe yardımıyla tavaya koyabilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken, pancake in krep gibi ince olmaması gerektiği. Dolayısıyla karışımı tavaya yaymak için çaba sarf etmemeliyiz. Kepçeden döktüğümüzde kendisi yeterince yayılacaktır zaten.. Üstünde baloncuklar oluşmaya başladıktan sonra diğer tarafını çevirip pişirebilirsiniz. Her iki taraf da açık kahverengi olduğunda ocaktan alabilirsiniz.

Üzerine maple şurup dökerek ve dilerseniz çeşitli meyveler ile servis edebilirsiniz.

Benim bir başka favorim de çokokrem ve muz ile yemek..

Not: Maple syrup (akçaağaç şurubu) tatlı olduğu için pancakeler fazla şekerli olmamalı. Eğer şurup kullanmayacaksanız ve tatlı olmasını istiyorsanız yukarıdaki şeker miktarını biraz arttırabilirsiniz.

17 Ocak 2014 Cuma

Toronto günleri- 3



Toronto' yla ilgili bu son postumda da Niagara Şelalesi ve etrafındaki atraksiyonlardan bahsedeceğim. Niagara şelalesi amerika ile kanada sınırı arasında bulunuyor. Yani Amerikadan da gitmek mümkün Kanada'dan da. Ama şanslıyız ki duyduğumuza göre Kanada tarafından manzara daha güzelmiş. Niagara hayatımda gördüğüm üçüncü ve dolayısıyla en büyük şelale olarak oldukça etkileyiciydi. Burası da eminim bahar geldiğinde çok güzel oluyordur ama kışın dondurucu soğuğunda bile mutlaka gidilmeli..

Bunun dışında, şelelanin yakınında (araba ile yakınında tabi ki:)) pek çok gezilecek yer bulunmakta. Mesela şarap üretilen yerler var. Oralarda 15-20 dakikalık turlara katılıp hem şarap yapımı hakkında biraz bilgi sahibi olup hem de bir kaç çeşit şarap tadmak mümkün.


Yukarıda soldaki ilk fotoğraf, fotoğrafı çekilmesi gerekli bir yer olan Floral clock. Fakat ne çiçeğinden eser var (kış mevsiminde anca bu kadar:)) ne de saatinden (çalışmıyordu) Ama yine de görevimizi yerine getirdik ve fotoğrafını çektik:)

Daha sonra çeşit çesit kelebeklerin bulunduğu butterfly conservatory e gittik. Giderken benim kafamdaki düşünce kelebekler kapalı bir yerde olacak biz de onlara bakacağız herhalde idi. Ama içeri girince bir baktım ki kelebekler her tarafta.. Benim gibi uçan canlılardan huylanma potansiyeli yüksek biri için oldukça zorluydu o kadar çok kelebek arasında gezinmek hele bir tanesi de sırtıma konmuşken.. Anneannem bu gibi durumlar da "aman yemez seni korkma" derdi. Yemiyorlarmış evet, portakal muz yemeyi tercih ediyorlar:)
Ve son olarak da, akşam yine çok yakındaki Clifton Hills e gittik. Küçük bir lunaparka benzeyen ışık ışık bir yerdi burası. Oteller, restorantlar ve farklı farklı atraksiyonlar bulunmakta, dönme dolap, perili ev, ya da her şeyin ters dönmüş olduğu bir ev gibi..


Sonuç olarak, soğuğa rağmen çok güzel bir gündü..

13 Ocak 2014 Pazartesi

Toronto günleri- 2


Toronto'nun içinde geçirebileceğimiz sadece 2 günümüz vardı, hava çok soğuktu artı christmas zamanı gittiğimiz için bazı yerler tatildeydi. Ama yine de en azından kış ayları için yapılabilecek en önemli şeyleri yaptığımıza inanıyorum.

İlk durağımız dünyanın en uzun yolu olarak Guiness rekorlar kitabın geçmiş Yonge street idi. Tabi ki de hepsini gezmedik. Özellikle hockey meraklıları için oldukça ilgi çekici bir müze olduğunu düşündüğüm Hockey hall of fame adlı müzenin önünden başladık yürümeye Torontonun en önemli meydanlarından olan Yonge Dundes meydanına kadar yürüdük. Meydandan sonra biraz daha yürümeyi düşündük ama pek ilgi çekici bir şey gözükmüyordu o nedenle vazgeçtik. Bu arada biz hockey müzesine gitmedik ama yanındaki mağazasında bayağı vakit geçirdik. Oldukça ilgi çekici ürünler var özellikle erkekler için...
Hard rock cafe meraklıları için Dundes meydanının hemen orada bir hard rock cafe bulunmakta. Bir de meydana hava karanlıkken gitmek daha güzel oluyor. Etraf ışık ışık oluyor.. Aslında bu meydana yer altından yürüyerek ulaşmak da mümkünmüş ancak biz nerden gireceğimizi bilemediğimiz için o mağazalarla dolu yer altı yolunu bulamadık. Dolayısıyla dona dona yürüdük bütün yolları..:)

2. uğrak noktamız 553 metre yüksekliği ile dünyanın en yüksek 2. kulesi olan CN Tower idi. http://www.cntower.ca Önce en üst kata çıkıp Toronto manzarası seyrediyorsunuz, ardından bir alt katta cam üzerinde aşağıyı görerek durabileceğiniz bir bölüm var bir miktar adrenalin için... Ama daha çok adrenalin isteyenler için daha heyecanlı bir şey de var: Edge walk. Fotoğrafta görüldüğü gibi halatla bağlanmış bir şekilde kulenin etrafında yürüyorsunuz.

Hava güzel olsaydı kaçırmak istemeyeceğim bir aktivite idi ama zaten bizim orada bulunduğumuz sırada kapalıydı. Belki bir sonraki sefere...

3. aktivitemiz ise CN Tower biletlerimizle indirimli olarak girebildiğimiz Ripley's aquarium. Akvaryum 2013 ün ekim ayında açılmış yeni bir yer. Çok büyük bir akvaryum değil ama bana göre güzel bir yerdi. Hayatımda ilk defa gördüğüm bir kaç değişik deniz canlısı vardı.







8 Ocak 2014 Çarşamba

Toronto günleri-1


İlk bakışta soğukluğu ve kar yoğunluğu açısından Norveç'i anımsatan Kanada yaşamın içine girdikçe aslında Amerika'nın bir benzeri olduğunu gösteriyor. Norveçten oldukça farklı olan pek çok şey var.
Mesela;
*10 şeritli yolları ve dolayısıyla arabasız bir yaşamın imkansız olması. En yakın süpermarket bile yürüyerek gidebilme ihtimali oldukça düşük
*Büyük büyük alışveriş merkezleri, marketleri.. Markete 2-3 parça bir şey almaya girecek olsan bile marketler çok büyük olduğu için içeride bayağı bir depar atmak gerekiyor.
*Gökdelenler ve büyük büyük evler
*Asya kökenli belirgin sayıdaki insan nüfusu
*Tüketim çılgınlığı

Daha önceden Norveçteki göçmenlerin Kanada'ya yerleşmek konusunda çok hevesli olduklarını duymuştum. Sanırım orada yabancı olarak yaşamak dha kolay çünkü neredeyse herkes yabancı. Ama ben Kanada'yı gördükten sonra Norveç'in ne kadar güzel bir ülke olduğunu bir kez daha hatırladım. Ve burada da Norveçin neden harika olduğunu anlatan 25 madde: http://www.huffingtonpost.com/2014/01/07/norway-greatest-place-on-earth_n_4550413.html (9. ya katıldığımı söyleyemem) Yazıya Kanada'yı anlatmak için başlamıştım, konu Norveç'e döndü nedense... Gurbetin gurbetinde ilk gurbet bir nevi vatan oluyor galiba:)) Kaç senelik hukukumuz var ne de olsa...

Bir zamanlar internette dolaşan Kanada'ya taşınan bir İzmirli'nin günlüğünü okumuş olduğumdan bir nevi hazırdım soğuğa ve kara. Her türlü içlikler, kalın kazaklar, atkı, bere, eldiven hepsi bavulumda öncelikli yerlerini aldılar. Ne de olsa soğukta yaşam savaşı vereceğiz!:) Fakat daha 2. gün gördüğüm yukarıdaki manzara karşısında çok şaşırdım. Buz tutmuş bir ağaç.. Hayır sadece bir ağaç değil bütün ağaçlar.. Sadece ağaçlar da değil bütün şehir buz tutmuştu adeta.. Bir gün önce yarın freezing rain varmış o ne acaba diye konuşuyorduk. Meğerse buymuş..:) Görüntüsü değişik ve çok güzel, ama aslında oldukça tehlikeli. Hem yollar kaygan oluyor, hem de her yer buz tuttuğu için -yollardaki elektrik kabloları vs..- yolda giderken üstüne buz düşme riski fazla. Biz tabi freezing rain kavramıyla Torontoya gitmek üzere yola çıkmak için arabaya binerken karşılaştığımız için tehlikeli olabileceğini düşünmedik. Kaldığımız yere yarım saat uzaklıktaki Toronto'nun merkezine gittik, hiç kimsecikler de yok bugün şehirde diye şaşırıp geri geldik. O havada Torontoya gittiğimizi anlattığımızda da yerli insanlar bize deli gözüyle baktılar..

Toronto' da yaptıklarımızı bir başka postta anlatacağım. Son olarak Kanada'ya ilişkin sevdiğim şeylerden de bahsedeyim de hiç bir şey beğenmeyen insan imajı çizmeyeyim.

*pancake+ maple syrup
*Dollarama : 1,2,3 dolara hem gerekli hem gereksiz pek çok şeyin satıldığı ilgi çekici bir mağaza.
*Wild wing: çeşit çeşit (20den fazla çeşit) soslarla yapılmış muhteşem leziz kanatları olan bir restaurant
*Souvenir shoplardaki güzel tshirtler + değişik ürünler
*Tabi ki Niagara
*Bahar ve yaz aylarında bir cennete dönüşme ihtimali

Ha bir de Norveç'in çeşme suyunu özlediiim çoook...

7 Ocak 2014 Salı

Toronto' ya yolculuk

Bir noel ve yılbaşı çılgınlığını daha geride bırakmış bulunmaktayız. Noelin benim için hiç bir anlamı yok ama  hristiyan bir ülkede yaşayınca aralık ayında noeli her saniye duymamak, görmemek, hissetmemek imkansız. Şimdiye kadar bütün noellerde (Yani 24 aralık gecesini kastediyorum aslında noel arifesi) Türkiye'de oluyorduk ama bu sene yurtdışında noel yaşama imkanı doğdu bize. Hem de Kanada' da. Daha önceden de bahsetmiştim gitmemize 3 gün kala bize ulaşan vizemizi heyecanla beklememizden. Vizemiz fedex ile gidiş geliş yaklaşık 1500 krona mal olarak bize ulaştı. Bu arada fedex in norveçteki sistemine hayran kaldım doğrusu. Burada postane ile gönderilen postalar kapımıza ya da posta kutumuza kadar gelmiyor marketteki posta ofisine geliyor biz de oradan alıyoruz. Ama neticede fedex bir kargo şirketi olduğuna göre ve oldukça da yüklü bir miktar para aldığına göre -ya da en azından benim Türkiye'de deneyimlediğim kadarıyla- postaları kapıya getirmesi gerekiyor. Evet getiriyor ama apartman kapısına! Zile basıyorlar siz kapıyı açmak için otomata basıyorsunuz ama ne gelen var ne giden.. Aşağı inip baktığınızda ise arabanın içinde bekleyen bir adam... Buna da şükür, marketin önüne de randevu verebilirdi!:)

Herneyse, vizemizi aldık ve 17 ocak sabah erken saatlerde önce Amsterdam'a KLM'nin minik cityhopper uçaklarıyla iki kişilik koltuklarda 2 saatte uçtuk. Ardından Amsterdam-Toronto uçuşumuz 8,5 saat sürecekti ve benim ilk ve tek uzun uçuşum olan bundan 4 sene önce İstanbul-Singapur uçuşum oldukça sıkıntılı, iki gözüm iki çeşme şeklinde geçtiği için içten içe endişeleniyordum. Meğerse endişelerimin hepsi boşaymış, kapıda bizi süper bir süpriz bekliyormuş. Biletimiz ekonomiden business class a yükseltilmiş (upgrade edilmiş). O andan itibaren KLM açık ara farkla favori havayolu şirketim oldu:)Tabi bu konuda eşimin çılgınca iş seyahatleri yapıp silver flying blue karta sahip olmasının da hakkını yememeliyim. İyi ki o seyahatleri yapmışsın canım eşim:) Uçağın üst katındaki herkesin bir yatak boyu alana sahip olduğu süper lüks bölümümüze çıktığımızda benim ilk tepkim "E burada uyuyamayız ki uyursak her şeyi kaçırırız.." oldu. Büyük ihtimalle bizim gibi çok insan vardı, çünkü neredeyse herkes telefonuna sarılmış fotoğraf çekiyordu..  Bunlar da bizden...



Bu arada geçen gün internette uçak bileti bakarken aşağıdaki video ile karşılaştım. Konuyla alakalı, paylaşıyorum
http://video.about.com/budgettravel/Tips--Free-Airline-Upgrade.htm#vdTrn

Sonuçta dümdüz yatak şekline gelebilen koltuğumuz, leziz yemekler çeşit çeşit içecekler ve film, müzik vs sayesinde 8,5 saatlik yolculuk göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Uçak inişe geçmeden önce daha sonra havaalanındaki gümrük görevlilerine vermek üzere bir form doldurmak gerekiyor. Kaç gün kalacağımız, yanımızda tohum,yiyecek, hayvan vs olup olmadığına dair. Bu formu doğru doldurmak önemli çünkü yanlış/yalan bilgi ülkeye girişte problem oluşturabiliyor. Gümrük görevlisi bize 10 gün ne yapacağımızı, nerelere gideceğimizi ve nerede kalacağımızı sordu. Sorunsuzca atlattık. Ve ver elini Kanada...