30 Ekim 2012 Salı

raclette

Yaşadığınız yerin peynirleri alışkın olduğunuz /sevdiğiniz peynirlere benzemiyorsa ve peynirsiz yaşayamam ben diyenlerdenseniz sıkıntı başladı demektir:) Bir de zeytin var tabi ama o konuda neyse ki burada sıkıntı çekmediğim için (Türkiyeden gelen zeytinlerden bulabiliyoruz) sorun yok...

Sanırım dünya üzerinde sabah kahvaltısında beyaz peynir gibi peynirler yiyen bir tek biz  varız dünyada. Evet yunanların da bizim beyaz peynire çok benzeyen bir peynirleri var ama onu da 3-5 küçük parça halinde salatanın üzerine koyarak yiyorlar anladığım kadarıyla. Bizim gibi kalıp halinde alıp da kahvaltıda yemiyorlar yani.

Herneyse, hal böyle olunca kendimi gittiğim her ülkede marketin peynir reyonunda buluyorum ve ismini dahi duymadığım peynirleri alıp denemeye kalkıyorum. En son Nis'den dönerken Amsterdam havaalanında minik bir raclette bulduk ve tabi denemek için bir de raclette peyniri aldık. Raclette peynirinin kokusu her ne kadar pek hoş olmasa da (gravyer peynirinden biraz daha ağır bir kokusu var) yemeye başladıktan sonra kokuyu hemen unutuyorsunuz

İşte bu minik 2 kişilik raclette imiz.




Alttaki mumlar sayesinde peynir 3-4 dakika içerisinde eriyor ve patetesin veya turşunun üzerine döküp yiyorsunuz. Yanında da şarap.. Kesinlikle çok zevkli ve lezzetli..

Aşağıdaki gibi çok daha büyük hem raclette hem grill yapabilen ürünler de bulmak mümkün. Bu şekilde çok daha fazla kişiye servis yapıp (daha doğrusu herkes kendine servis yapacağından bu açıdan da pratik) misafir ağırlayabilirsiniz. Hem değişik hem leziz bir yemek..




Raclette i bu şekilde keşfettikten sonra sıra geldi fondü ye...

Fondü hakkındaki çalışmalarım devam etmekte..:)

25 Ekim 2012 Perşembe

Norveç usulü balık graten


Balık Graten (Norveç Usulü)




1 yemek kaşığı tereyağı
2 yemek kaşığı un
3 dl süt
50-70 gram makarna
50 gram  haşlanmış bezelye (isteğe bağlı)
200 gram haşlanmış balık fileto
2 yumurta
Kaşar peyniri rendesi
2 yemek kaşığı galeta unu
Tuz, karabiber

Balığımızı haşlıyoruz. Küçük  parçalara bölüyoruz. (çok küçük olmasın) Makarnayı paketinde yazan süreye uygun olarak haşlıyoruz.

Sos: beşamel sosa benzeyen sosumuzu hazırlamaya başlıyoruz. 1 yemek kaşığı tereyağını eritiyoruz unu ekliyoruz ve  birkaç dakika karıştırıyoruz. Daha sonra altını kısıp sütü yavaş yavaş ilave ediyoruz. Sütü eklerken iyice karıştırmaya devam. Sos kaynadıktan 2-3 dk sonra altını kapatıyoruz. Tuzunu ve karabiberini ilave ediyoruz. Yumurta sarılarını teker teker sosa ekliyoruz ve karıştırıyoruz.

Balık, makarna ve bezelyeyi sosun içine alıyoruz. Yumurta beyazlarını da (sarısı hiç bulaşmamalı) ayrı bir kapta beyazlaşana kadar çırpıyoruz. Yumurta beyazlarını da karışımıza ekliyoruz ve dikkatlice/yavaşça karıştırıyoruz.

En son karışımızı bir borcama döküyoruz. Rendelenmiş peynir ve galeta ununu üzerine serpip 200 C de üzeri hafif kızarana kadar yaklaşık 40 dakika pişiriyoruz.
Afiyet olsun!

24 Ekim 2012 Çarşamba

Benim güzel kartpostallarım:)

Internet ve e-mail hayatımıza girdiğinden beri ne mektup gönderir olduk ne de kart. Sonra da şikayet ediyoruz posta kutusundan faturadan başka ne çıkar ki diye.. E biz göndermiyoruz ki kimseye, bize ne gelsin değil mi ama? :) 

Ben çocukluk hayatım boyunca çok şehir değiştirdim ve hep bir kısım sevdiklerimden uzak kaldım o yüzden çok mektup yazdım; ve de çok mektup bekledim. Yani mektup beklemenin heyecanını iyi bilenlerdenim. Sonra cep telefonu, internet derken posta kutusunu heyecanla kontrol etmelerim zamanla sona erdi. Taa kiii çok sevdiğim bir arkadaşım sayesinde bir web sitesi ile karşılaşana kadar..

www.postcrossing.com

Bundan yaklaşık 3 sene önce bu siteye üye oldum ve dünyanın pek çok yerine kart gönderdim, başka pek çok yerinden de kartlar aldım. 

Sistem şöyle işliyor: Bu siteye üye olunca site size dünyanın çeşitli yerlerine, rastgele olarak çıkan 5 adrese, kartpostal gönderme hakkı tanıyor.Her kartın sistem tarafından verilen  bir numarası var ve kartlar alıcılarına ulaştığında alıcılar bu numarayı sisteme giriyorlar; böylece gönderici yeni bir kart daha gönderebiliyor. Kartlar bu şekilde sisteme girildikçe size de farklı adreslerde kartlar gelmeye başlıyor.

Böylece posta kutunuzda bir gün Hawaiden bir gün Brunei krallığından bir gün Avusturalyadan ve başka pek çok yerden kartlar oluyor..  ve ben buna bayılıyorum!:)

Bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim bir husus da var ki; maalesef Türkiye'de kart gönderirken her Ptt şubesi farklı ücret alabiliyor (en azından Ankara'da benim başıma bu çok geldi.) bu nedenle dikkat etmek gerekiyor.


ve bu da en sevdiğim kartpostallarımdan biri

ALOHA!:)





22 Ekim 2012 Pazartesi

merhaba!

Aslında bende uzun zamandır var olan bir istekti yazmak. Ama pek çok şeyi ertelediğim gibi bunu da erteledim hep. Şimdi belki de dünyanın en sessiz, sakin ülkesinde yaşıyorum ve hiç bir zaman sahip olmadığım kadar çok boş vaktim var. E o zaman bu vakitleri değerlendirme zamanı diye düşünüyorum:) vee yapmayı uzun zamandır istediğim şeylerden birine daha başlayabilmenin mutluluğunu yaşarken umut ediyorum ki bunu da diğer pek çok şey gibi yarıda bırakmayacağım.

Blogun adı "havadan sudan" olsun dedim ki kendimizi sınırlamayalım. Neticede blogumda bir de konuk yazarımız (eşim) olacak, ki büyük ihtimalle tamamen farklı konulardan yazıyor olacağız:) Havadan sudan lafını türkçede "boş, önemsiz şeyler" olarak kullanıyor olsak da şu an yaşadığımız yerde havadan konuşmak her gün yapılması gereken bir ritüel. O nedenle bu laf bana göre aslında pek çok şeyi içeriyor..